26 Kasım 2008 Çarşamba

Salya Sümük

Lise 2'de miydim neydim, laf döndü dolaştı duygusal filmlere geldi. Sonra bir arkadaş(Sibel diye biri) duygusal filmlerin nerdeyse hepsinde ağladığını söyledi. Hem de böyle salya sümük... Ben de "Niye ağlıyosun ya, en nihayetinde film" filan dedim. Sonra o da "Sen komedi filminde gülmüyo musun?" dedi. Orda bitti bizim lise.

Örneği birebir örtüşmese de anlamıştım ne demek istediğini. Bir yerde tercih meselesi tabi. İlle kendin için ağlayacak değilsin ya.

25 Kasım 2008 Salı

machiavelli

Büyük başarılar kazanmanın yolu başarıya giden yolda her türlü pisliği yapabilmekten gecermiş. Makyavel böyle diyor. Bilemiyorum. Biraz düşüneyim. Sonra yazacağım birkaç bi'şey.

4 Eylül 2008 Perşembe

hiç

belki de gün gelecek hiçbir şey öğrenmeyeceksin
hiçbir şey olmayacak
hiçlik olacak sadece
artık gözlerinin arkasından bakıyor olmayacaksın
hiç olmayacaksın
hiç olacaksın
belki..

29 Ağustos 2008 Cuma

...

Şevkim kırılmak üzere galiba. Ruh halim yüzünden de öyle geliyor olabilir tabi. Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Özellikle de beni sıkıntıya sokacak, canımı sıkacak ya da tedirgin edecek şeyler yapmak istemiyorum hiç.
Aklıma bir şey geldi, önce onu anlatayım. Bizim lisenin A Bloğundan çıkıyorduk. Serap vardı yanımda. Hoca yoktu galiba o ders, biz de bi yere gidiyorduk. "Call" diye bir şarkı vardı aklımda. Sonra Serap şey demişti: "Ya birinci sınıfta İngilizce ortalamayı çok etkiliyormuş. Haftada 6 saat.. Matematikten filan daha çok etkiliyor. Şimdiden temeli oturtmamız gerek." Resmen kan ter içinde kalmıştım. "Lan ne yapcaz yaa? Hiç çalışmıyoz" filan demiştim. Panik olmuştum. Birinci sınıf gelse ve İngilizcem 5 gelse hiç derdim kalmayacak gibiydi. Daha ne dertler var onun üstüne bu da geçse hiç derdim kalmayacak dediğim ve haftasına unuttuğum. Hatta ileride aklıma gelirlerse "Ne salakmışım; neleri takmışım" diyeceğim.
Bu açıdan bakınca aklına gelen herşeyi yapsan aslında sorun olmaz gibi geliyor. Yani gitsem birilerine bir şeyler söylesem, her ne kadar sıçmış olsam da ileride sorun olmayacak. Çok fazla üstüne gitmemek gerekiyor heralde. 'Öyle miydi, böyle mi olur' derken hiçbir şey yapamamak en kötüsü olur heralde.
Her olay için formül bulmaya çalışıp sonra da o formülleri uygulamaya çalışmak çok kötü geliyor artık. Duygudan ve samimiyetten uzak geliyor. Her şeyi mantıkla çözmeye çalışmak ve insan ilişkileri için strateji uygulamak gerçekten de samimiyetsizlikten başka bir şey değil.
Ama şimdi desem ki "Tamam ya strateji yok artık", bu yaptığım da strateji oluyor. Yani bu noktada ne yapmam gerek bilmiyorum. Çok fazla düşünmemek gerek heralde. Geldiği gibi yaşayacaksın. Bir kere stratejş olayına inanınca, kendini bırakman çok zor oluyor çünkü. Her sonucu 'Aa o, o yüzden böyle yapıyor'a bağlamamak zor oluyor artık. Ne yaparsan yap olmuyor.
Artık taktik yok, diyorum ama salamıyorum kendimi bir türlü. Çünkü biliyorum ki karşımdakine aklıma ilk geleni söylesem, karşılığında ömrümü yiyen, canımı sıkan, yüzümü astıran bir cevap alacağım. Çok çok önceden hazırlanmış bir 'yoo!' alacağım mesela ya da bir 'ne alakası var şimdi!' ya da bir 'ne yapabilirim!'. Biri sana 'napabilirim' dedikten sonra artık ne diyebilirsinki. Anca, içimden "Kütahya'ya git!" filan derim. Belki de "Ne yaparsan yap yaa!" derim. Dilinin ucunda 'yoo!'yu gördükten sonra cümlemi bitirmek istemiyorum. Deme işte 'yoo!' filan. Tamam güzel şeyler de söyleme ama canımı da sıkma. Kaç yaşına geldik. Ondan sonra insan bu tarz cevaplar almayacağı şekilde konuşmaya çalışıyor. Haliyle tartıyor ne diyeceğini. Sonra stratejiler, oyunlar, planlar birbirini takip ediyor. Samimiyet hak getire..

Acı bir tat kalıyor ağzımda
Bazen yutup, unutup
Bazen tükürüyorum
Teoman - En Güzel Hikayem
22.04.2008

15 Ağustos 2008 Cuma

Deniz, Eray, Ben

2001 yazı tam bir kargaşaydı hakkaten. Ama biz gayet sakindik. Yağmur yağınca herkes evlerine gitmişti. Bir tek biz sadıktık C bloğun dıştan merdivenine. Kapüşonlularımızı giyip dizilmiştik yanyana. Eray, Keremle bir buçuk saat boyunca yumruklaştığını, etrafta ayıracak kimse olmadığını anlatıyordu. "Çocuktuk ama o zaman" diyordu. Sekiz yaz önce diyordu bunu. Bir yandan da Deniz, okulun bahçesinde oynadıkları oyunları anlatıyordu. Voleybolları, dansa davetleri... Ayağımın altı otuzaltılar filan... Aralarda da "Ne küçüktük!" demeyi ihmal etmiyor. Sonra Eray giriyor araya, senin bi bakıcın vardı diyor, noldu ona? Ne bilsin kız bakıcısına ne olduğunu. Kaç yıl geçmiş aradan.
Beraber geçireceğimiz son günlerdi. Öyle zamanlarda hep önceki yazlar konuşulur. Halbuki benim ilk yazımdı. Haksızlıktı.
Eray'da kocaman bir walkman vardı. 'Şairin Elinde' çalıyordu. "Çok güzel şarkı abi!" diyordu. Dün müydü 2001 yazı, önceki gün mü? Biri açıklasın. Korkuyorum.

14 Ağustos 2008 Perşembe

Karacaali

Yazla eş anlamlı kelimem.. Ne güzel dediğimiz gibi; yaz biter Karacaali biterken(Biri kötü bir şey yapacağı zaman "Abi yapma bak yaz biter" diyorduk da). Daha şimdiden yaza 10 ay kaldı geyikleri başladı. Yaz bize bitti çünkü. Gün saymaktan helak olduk kışın. Al! Bitti işte. Neyseki bitmeyen şeyler kaldı geride Murathan Mungan'ın da dediği gibi. Bir de "gözlerimizdeki hüzne "dinginlik" adını verir /"seni iyi gördüm" diyenler" demiyor mu, orda da ben bitiyorum işte.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Yaz Bitti

yazın bittiği her yerde söylenir
söylenmeyen şeyler kalır geriye

ve sonra hiçbir şey olmamış gibi
ağır, usul bir hazırlık başlar
uykuya başlar yeni bir mevsime

orda burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında
incelen yazın akşam esintilerinde
zaman usulca sıyrılır aramızdan
ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini
başka ne gelir elimizden
büyük bir uzaklığa gülümseyerek
geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri

yatıştırır rüzgarlar
dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını
saklar bizi
gözlerimizdeki hüzne "dinginlik" adını verir
"seni iyi gördüm" diyenler
biz de iyi hissederiz kendimizi
elimizden başka ne gelir ki
köşe başları, akşamüstleri, kokular
tozar gider zamanın boşluğunda
karışır anların kuytu belleğine
belki sonraları bir gün
hatırlanır aynı kederle
yazın bittiği her yerde söylenir
söyleyenler inanır gerçekten birşeylerin bittiğine
yaz biter
eskir geceler, serin hüzünlü
yeni mevsime hazırlık ömrün teğel yerleri
bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
yaşadığınızı duyarsanız teninizde
bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
ahşap pancurları
yaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride

yaz bitti
yaz bitti
yüksek sesle söylüyorum bunu kendime
her yerde söylendiği gibi
yaz bitti
yaz bitti
hiçbir şey hiçbir şey
hiçbir şey
yalnızca üşüyorum şimdi

Murathan Mungan

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Hariçten Gazel

Yabancı müzik ya da sözlerinden bir şey çıkaramadığımız yerli müzik hakkında "Abi sözlerinden bir şey anlıyor musun da dinliyorsun!" tarzı, sözlerin birbiriyle uyumunun -kafiyeden bahsetmiyorum, kelimelerin birbiriyle uyumu burda söz konusu olan- şarkıya katkısından ve müziğin sözlere yüklediği anlamdan nasibini almamış insanların yaptıkları yorumlara hiç girmeyeceğim. Çünkü gerek yok. Yapılabilecek çok bir şey de yok zaten.
Benim kafamı kurcalayan asıl konu sözlerini bildiğimiz, gerek ağlaya zırlaya gerekse bağıra çağıra dinlediğimiz şarkıların aslında ne demek istedikleri. Yani kafamızda kurduğumuz hikayeyle örtüşüyorlar mı, yoksa tamamen farklı bir şeyler mi yazıyoruz kafamızdan? Yoksa gayet sade bir olay anlatıyorlar da biz mi sembolize edip işi hepten karmaşık bir hale getiriyoruz? Ki bu üçüncü en çok korktuğum olay. Mesela şair gördüğü bir olayı aynen aktarmışsa ama ben bir sürü anlam yükleyip "Vay be! Ne yazmış adam!" dediysem, işin aslını öğrendiğimde şiire duyduğum sevgi değişmez çünkü kafamda kurduğumla kalır. Ama olan, şaire duyduğum saygıya olur. Hayatını kafa patlatmaya adadığını sandığım adam gördüğünü aynen yazmıştır. O da büyük bir iş, orası ayrı.
"Kıyamam Sana" bir anne-kız ilişkisini anlatıyor mesela. Ama açmaza giren kadın-erkek ilişkilerinde dinleniyor. Acaba şairin bundan haberi var mı? Yazarken hissettiklerini aynen yazıp "Herkes kendinden birşey bulur." mu demiş, yani kendi hislerini kendisine saklayıp şiirini genellemiş ve dinleyicinin yorumuna mı bırakmış? Ne yapmış cok merak ediyorum. Ne oluyor ne bitiyor, biri anlatsın bana.
Bir de gayet derin düşünerek yazan fakat anlaşılmayan ya da yanlış anlaşılanlar var ki beni en çok bu üzüyor. Adam, kadınıın ağlamasına dayanamayıp bir şeyler söylüyor. Bizim denyo "kadın yok, ağlamak yok" benzeri bir slogan sanabiliyor bu güzelim teselli girişimini.
Ya şairler çıkıp tek tek aydınlatsın bizi; desin ki "birader burada 'böyleyken böyle' demek istedim."('birader' demeseler de olur) ya da tamamen yanlış anlayanları toplayıp bi odaya kapatalım, orada takılsın onlar. Ya da ne halleri varsa görsünler. Banane ya. Bana mı kaldı şiir piyasasının dertlerine derman olmak.

5 Ağustos 2008 Salı

hayat

hayat böyle, öncelerli soğuk geliyor ama insan hemen alışıyor.

Balans ve Manevra

14 Temmuz 2008 Pazartesi

İtiraf

Bazı şarkıları sırf bir takım insanlar seviyor diye dinliyorum...

28 Haziran 2008 Cumartesi

Yanlar Kısa Arkalar Uzun

Nasıl olsun abi dedi. Ya dedim Ash var ya dedim pokemondaki çocuk, onunki gibi olsun dedim. Bön bön baktı haliyle. Yaa dedim Tsubasa var ya dedim Tsubasa. Futbolcuydu hani. Nasıldıki abi onunki dedi. Ya işte yanlar biraz daha kısa, arkalar uzun dedim. Sırıttı salak salak. Ferdi Tayfur tarzı mı dedi. Evet abi dedim Ferdi Tayfur gibi..

18 Haziran 2008 Çarşamba

Akla İlk Gelen

22.04.2008'de yazdığım bir yazıyı aktaracaktım ama şimdi o yazının zamanı değilmiş. Onu fark ettim. Biraz daha soğusun da öyle yazayım. Son cümleleri yazmamda bir sakınca yok heralde. Zaten benim cümlelerim değil.

acı bir tat kalıyor ağzımda
bazen yutup, unutup
bazen tükürüyorum

Teoman - En Güzel Hikayem

15 Mayıs 2008 Perşembe

Sorarım Size!

Sorarım sana Kadri Buğra Özütemiz: "Böyle geçer mi bu bahar?" (cevap beklenmeyen soru)

Ya bahar filan değil de bizim sınıfta böyle kompozisyonlar yazan bi kız vardı, noldu o acaba? Sonuç bölümünde de toplumsal mesaj verip hocayı kesiyordu o arada. Hep 90 filan aldı kompozisyon dersinden. Ben de yardır yardır, bağıra çağıra yazdığım için 80 filan alıyordum. "Hoca! şimdi böyleyken beyle" ye yakın cümleler kurduğum için okurken pek bi tırt görünüyordu filan da falan da..

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Alışmış kudurmuşu döver mi?

Aklıma gelen birçok şeyi alışkanlığa bağlamaktan sıkıldım artık. "Abi o alışkanlıktan işte!" ya da " Öyle yapmaya alışmışsın demekki ondan oluyo öyle" tarzı cümleler kurunca, söze "Ablaaam!" diye başlayan gün teyzeleri gibi hissediyorum kendimi. Ama alışmışım işte!
İlk dinlediğimde, şarkıyı sevdiğim çok nadirdir mesela. İlla Bildiğim Bir şarkı ararım radyoda. Tanıdık bir söz..
Bir de insanı bağlar alışkanlıklar. Hiç bir eşyayı değiştiremez olursun mesela. Aslında kısıtlar seni, özgürlüğünü alır elinden. Bunun sevgiyle de alakası var kuşkusuz. Ama sevginin nerede alışkanlığa dönüştüğünü keşfetmek pek mümkün değil. İşin aslı şu ki 30sn içerisinde her şeyini geride bırakıp başka bir yol seçemeyen biri özgür değildir. Tyler Durden'ın da ne güzel dediği gibi "Anca her şeyini kaybettikten sonra, herhangi bir şeyi yapmakta özgür olabilirsin". Ama insanlar o halleriyle mutlu olduklarını düşündüklerinden dolayı ve tamamlanmışlık isteğiyle dolup taştıkları için diğer yol tercih edilmiyor. Bazen klişe bir şekilde karşımıza çıkıyor "Abi gidicem bi köye yerleşcem, bırakıcam her şeyi, kafamı dinlicem." cümlesi. Ama deneyen yok denecek kadar az kişi vardır. Onlar da feysbuktan geri kalmazlar.


It's only after you've lost everything that you are free to do anything...
Tyler Durden (Fight Club)

16 Nisan 2008 Çarşamba

déjá vu

galiba birşeyler kötüye gidicek. yani öyle geldi bana. birkaç sahne gördüm galiba ama tam emin değilim. uydurmayayım şimdi. böyle ağlarken filan gördüm kendimi. bi de annemle konuşuyodum galiba ağlkarken ya da öyle birşeyler işte.

en son böle bi tahminde bulunduğumda gerçekleşmişti. çok güzel olcak her şey, diyordum 5 sene önce filan. her şey iyi oldu hakkaten. o hissin verdiği güvenle yaşamıştım o ara. kendimi buralarda bi yerde hayal ediyodum gerçekten. ama 5 dakka öncesine kadar olan süreyi görmüşüm. şimdiden sonrası beklenmedik şekilde gerçekleşebilir.

az önce dejavu oldu. oha oha lan, filan derken bitti. sanki 2-3 sene önce beni kenara çekip birkaç foto göstermişler de, ben de 'hadi canım olur mu öle sey? ne işim var benim orda' filan demişim gibi hatırladım birden. ama foto gösterdiklerini hatırlamadım, şu an o fotodayım çünkü. sadece yaptığım yorum geldi aklıma. safari(internet explorer) vardı fotoda sanki. bi de 4. yurttaydım. sanki fotoya baktığımda 'ne işim var abi 4. yurtta, burayı bırakıp niye gideyim' filan demiştim. bunlar bittikten sonra bir sürü görüntü geldi gözümün önüne. ama eski zamanlara ait. şimdi hatırlamıyorum da hep tanıdık görüntülerdi baya bi hızlı geçtiler zaten. blair cadısı 2 yi izliyorum şu an. belki o çağrıştırmış olabilir. çok olmuştu çünkü izlemeyeli. belki anıları canlandırmıştır.

içimde çok güzel bi heyecan olmasına rağmen biliyorumki hoş şeyler olmıcak birkaç zaman sonra. bunun şartlanmayla alakası yok. her kötü olayı bu konuyla da bağdaştırmıcam. zaten keşke olmasa kötü birşey. ama nerdeyse eminim. bir yandan da sanıyorumki elimde olabilir değişim. yani ben istemezsem izin vermeyebilirmişim gibime geliyo...

olur deme olmasın
yak hiçbir şey kalmasın
Çamur - Bu Aşkın Izdırabını

1 Şubat 2008 Cuma

...

manzarayı seyre dalıyorum
zambakların süslediği pencereden
batmamakta ısrar eden güneş
yenik düşüyor zamana
birinin elmas mücevheriymiş
batan güneşi saklayan kızıl bulutlar
bir gün alacağım diyor
onları mahzenime götüreceğim
ama şimdilik kalsın
oraya daha çok yakışıyorlar
2005

25 Ocak 2008 Cuma

hakim değilim hiçbir şeye!!!

sarı sıcak yapraklar dökülüyor duvarımdan
bense balkanlardan gelen soğuk havanın etkisindeyim!

eylül 2007

N'oluyor hakkaten farkında değilim. Özünde, sürekli şimdiyi yaşıyoruz. Ama "şimdi" ile başlayan cümleyi kurduğumuz zaman artık şimdi olmuyor. Aynı suda iki kere yıkanılmaz filan olaylarına girmek istemiyorum aslında. Anlatmak istediğim sadece o anı yaşıyor olduğumuzun farkında olup olmadığımızla ilgili. Yani birçok insan hayatını 'hayatımın geride kalanı' ve hayatımın geri kalanı' olarak ikiye ayırıyor. Aslında öyle değil olay. 'Hayatımın geride kalanı'na etki edemeyeceğimiz için o kısım herkes için aynı dokunulmazlıkta kalacak fakat hayatın geri kalanı aslında sadece 'o an'dır; o anki istekler, o anki planlar, o anki arkadaşlardır. Farkında olmadan o anki basit hesaba oranlarız hayatın geri kalanını. Ama öyle olmaz tabi haliyle. Bazı beklenmedik etkileri atlarız bu hesabı yaparken. Etkileneceğimiz şeyleri katmayız mesela hesaba ya da hayatımıza giren insanları. Bazı insanların ağzımıza sıçacağını da kestiremeyebiliriz mesela. Bir yerden sonra koku alamaz olurmuşuz çünkü("Hak edeni hayatıma sokarım, hak etmeyenin hayatına sokarım" düşüncesi bazen işleyemeyebiliyor.). Burada aslında "bencil olalım hayal kurarken 'ben' merkezli olalım." filan demiyorum. Ama "abi o zaman bu yaz Olimposa KESİN gidiyoruz, hem de otostopla" derken de bi' düşünmek gerek tabi yaza daha kaç ay olduğunu. Yaz okuluna kalınıp kalınmayacağını, para durumunun ne olacağını, veliden izin kağıdının alınabilirliğini ya da gruptan birinin bi' hatun bulup ayrı 'anlık çoskun hayaller' peşinde olup olmayacağını kestiremeyebilir tabi insan baştan. O yüzden bahsi geçen anda iyi arkadaş durumunda olan kişilere tavsiyem şu ki iki yaz öncesi için kurdukları hayalleri hatırlasınlar, mevzu bahis yazı kimle geçirdiklerini düşünsünler, yaz sonuna doğru kurdukları şu cümlenin altını çizsinler: "Abi iyiki Osmanla gelmemişim, çekilmezdi yoksa yaz!" ve üstüne bir bardak soğuk su içsinler. Ne demiş şair:
Oh, all the promises we made
All the meaningless and empty words
Cranberries - Promises

Şimdinin coşkusuna kapılıp karar vermek de sıkıntı yaratabilir ilerisi için. Büyük konuşmamakta fayda var. Sonsuz bir şimdi içindeyiz.(teoman - kardelen)

Ani kararlar dileğiyle!

20 Ocak 2008 Pazar

insanoğlu yaptığı çoğu şeyi diğer insanların görme ihtimaline istinaden mi yapar?

Öncelikle blogumu sayın Kadri Buğra Özütemiz'den özenerek açtığımı belirteyim. Peki niye açtım bu blogu. Kendi kendime konuşacağıma yazayım da kayıtlı olsun bi yerde diye mi? Canım çok sıkılıyor, bunalım bi' insanım buraya bir şeyler karalayıp rahatlayayım diye mi? Yoksa kendi çapımda kurtarayım dünyayı, ona buna çemkireyim etraf sakinleşsin diye mi? Tabii ki hayır. Bazıları kendilerini yukarıda belirttiğim nedenlerle avutuyor olabilir ama üzülmesinler, geçiyor.
Ben bu olaya herkes benden bahsetsin, sağda solda "abi turgay'ın yazılarını okudunuz mu? Adam yarmış ya, süper yazmış valla helal olsun çocuğa!" desinler diye girdim. Öyle demeseler bile konuşsunlar yeter; reklamın iyisi kötüsü olmaz. Aksini düşünen varsa biraz daha düşünsün. "Olur mu canım öyle, ben kimse okumasa da yazarım" diyen varsa kendine bi' çay koysun, başını da ellerinin arasına koysun iyice düşünsün ne yapmak istediğini.
Bende düşüneyim toparlayayım aklımdakileri, bi' de soğuk su içeyim sonra "insan ayaklı reklam panosu mudur?" adlı yazımla yine karşınızda olacağım. Yarın yine aynı ye..